MUDULLAMAK: Bir insanı yapacağı işi unutturmamak için sürekli uyarmak,dürtmek, hayvanları dürtmek için zopa(sopa) ucuna çakılan çivi, ekilen tohumun toprak yüzüne çıkması(filizlenmesi).Örn:Darı mudulladı. Seni mudullamak lazım,yoksa çok tembelsin.
ŞEB: Aşırı tuzlu, çor. Örn: ııııııh çorba şeb olmuş...
ELLEEM: Heralde, muhtemelen, galiba. Örn:Elleem onun haberi varmış.
BIYI: Bu yıl, bu sene.
ALAF: Kurutulmuş mısır bitkisi.
GALAZ: Sonbaharda kuruyup dökülen yerde birikmiş yapraklar.
GAVUK: Fes, şapka.
DOLAK: Atkı.
GÖ: Olgunlaşmamış meyve ve sebze, yeşil, gökyüzü.Örn: Bu hallu başımıza "gö"den daş yağıcak.Gö pala.
GÜVERMEK: Morarmak, ezik yerin morarması, kan toplaması.
GERMÜK: Ağaç dallarından yapılmış çit.
BUZALAMAK: Hayvanların doğum yapması.
PÜNNÜK: Tavuklların düneme yeri, folluk, tavuk yumurtlama yeri.
KEKÜÇ: Çekiç.
HARENİ: Büyük kazan.
İLİSTİR: Metal yada plastik süzme kabı.
GOŞU: Halat,kalın sicim.
GOLAN: Yük taşımada kullanılan 4-5 cm eninde örülmüş 5 m uzunluğunda kumaş tarzındaki ip.
"O": B,r yerin boş olması. Örneğin değirmenin "o" olması demek gittiğimizde kimsenin olmaması, müsait olması demek. "Değirmen o mu yosa galaba mı?"
ZAHRA: Öğütülmek için hazırlanmış mısır yada buğday.
KESMÜK: Mısır kellesinden taneleri ayırdıktan sonra kalan kısım.
YALLIK: Hayvan yiyeceği, yal yapılacak malzeme. Bebeklerin ve çok ihtiyarların yemek yerken yakasına dökülmemesi için takılan bez.
YALAK: Arazinin çukurumsu, çökük yerleri.
YAKUM: Cana yakın, sevecen.
HAYAT: (Samanlığın hayadı) Samanlığın ön tarafında kalan üstü kapalı çıkma alanı.
HE: Yük taşınan büyük örme sepet.
IŞGIN: Şıvga, ağaçların bir yıllık büyüyen sürgünü.
ÜRS ETMEK: Zorlamak, ısrar etmek. Örn: Çağırdık ama gelmedi, bizde ürs etmedik.
TIKILLAK: Yuvarlak. yusyuvarlak=tıstıkıllak=top gibi
TISKILLAMAK: Hafiften azarlamak,
TİRKİ: Ağaçtan oyulmuş hayvanlara yem verilen kap. Örn: Öküzlerin yem tirkisi.
GÖDÜK: Ağaçtan yapılma, tenekeye benzer bir ölçek.
SAĞRAK: Ağaçtan oyulan yağ kabı.
KÜLEK: Daha çok ayran yada yoğurt konulan ağaçtan yapılmış kap.